AZ

VATAN UĞRUNA FEDA EDİLEN İKİ HAZİN AŞKIN ÖYKÜSÜ! - Vətən Naminə

">

Genç boylu postlu kaytan bıyıklı bir delikanlı genç; güzel bir kıza aşık olur, durumu ailesine anlatır vakit kaybetmeden dünür giderler.

Oĝlan, hukuk okumaktadır, düzgün yakışıklı da bir tipi vardır. Kızın ailesi evlenmelerinde bir mahsur görmez, adı belli olsun diye de hemen nişan yaparlar.

Kısa bir zaman sonra komşuların; “oğlanın aslında okumadığı kahve köşelerinde boş boş oturup; oturmaktan sıkıldığından olsa gerek cenaze olunca da tabutun taşınmasına yardımcı olduĝu” ile ilgili dedikodular başlar.

Kızın ailesi, dedikoduların sonu kesilmeyince anlatılanları araştırmaya karar verir.

Oğlanın takıldığı söylenilen kahveye yakın bir yerde gizlenipz oğlanı izlerler.

Kahveye gelen oğlan, belirli bir süre kös kös oturduktan sonra kalkar gider ve gerçekten söylendiği gibi biraz sonra, yanına gelen birilerin kulağına bireyler fısıldadıktan sonra oradan ayrılı biraz sonra da arkalarında genelde gemçlerin olusturduğu bir kalabalık, birkaç gençle beraber tabutun altında görünür.

Durum kıza anlatılınca, kız soluğu nişanlısının yanında alır, en yakınları tarafından şahit olunan bu olaylar dizisini sorar ve haklı olarak ta mantıklı bir açıklama bekler.
Oğlan, nişanlısının söylediklerini sessizce dinleyip, uzun uzun açıklama bekleyen nişanlısına hiçbir cevap vermeyince şahitlerin gördüğü gerçeği adeta onaylar.
Kız da, kızın ailesi de; “bu kadar önemli bir konuda bu kadar yalan söyleyen, işsiz güçsüz, istikbali olmayan yeteneği kahvede oturup tabut taşımaktan ibaret olan bir insanla yuva kurulmaz” diyerek, yüzüğü ister istemez atar ve ayrılırlar.

Aradan beş yıl geçer, Kurtuluş Savaşı bitmiş, savaş kazanılmış; hayatta kendi bildiği yoldan akıp gitmiş; kız da bu gecen yıllarda başkasıyla evlenmiş ve iki çocuk annesi olmuştur.

O zamanlar, şimdiki gibi devasa değil, İstanbul küçücük olduğundan iki eski nişanlı birgün Beyoğlu’nda karşılaşırlar, zaman geçse de gönül yaraları taze olduğundan birbirlerini görür görmez tanımaları zor olmaz.
Şapkalı ve güzel giyimli oğlan, şapkasını çıkarıp eğilerek saygıyla selam verir; “eğer bir çay içimlik vaktiniz varsa size çay ikram edeyim” deyince, kadın eski nişanlısının teklifinde bir mahsur görmez; eski günlerdeki gibi beraber yürüyerek büyük bir binanın o zamanına göre güzel sayılabilecek büronun içine girerler.

Avukatlık bürosu olduğu her halinden belli olan büroya kadın hayranlıkla bakarken; en son konuşmaları beyninde film şeridi gibi canlanır:

Artık sen kelimesinin yerini, daha soğuk hitap şekli olan siz almıştır.

Siz gerçekten avukat mısınız?’ diye sorar
‘Evet’ der avukat.
‘Peki, avukatsınız da neden, kahvede boş boş oturup, cami önlerinden tabut taşıyordunuz?’ diye sorduğumda bana doğruyu anlatmadınız?

En yakınına bile konuşmaması, sır vermemesi gereken o an aklına gelir, başı öne eğer, karşısındakiyle bu kadar uzak oturarak değil, yan yana çocuklarıyla beraber evlerinde olabilecekleri aklına üzgündür, içinde onun hala yanan sevgi ateşi harlanır; iyice harcanması diye başını öne eğer, zafer ve acı dolu maziye de gidilip gelinen sessizlikten sonra;

‘Beni affedin’ der ve devam eder!
‘İstanbul işgal altındaydı. Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı.
Biz de Anadolu’ya, Millî Kuvvetler’e ancak cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim!”

Ama, sesi maziye dönememenin acısını yansıtma da kesinlikle pişman değildir!

Kadın, şu anki esi ve cocuklarıyla evlerinde huzurlu hayatını baska ihtimaller olacağını da düşünmeden terkettiği adam ve terketme sebeplerinden dolayı yaşadığının vicdan borcunu içinde doygunlukla yaşasa da yapacak birşey yoktur.
Evlidir, başka birine aittir ve iki çocuk annesidir!

İstanbul’un sıcağındaki burodaki soğuk havada konuşulacak pek birşey de yoktur zati!
Bir çay içimlik, muhabbette uzun sürmez zaten; ikisi de yıllar önce kaybettikleri birbirlerini bırakıp sessiz hüzün trenine binip ait oldukları dünyaya geri dönerler.

Sizle de taktir edersiniz ki;
Tarihimizde Çanakkale Savaşı çok önemlidir
Peki, Çanakkale Savaşı’ndaki ilk kadın Şehidimiz biliyor musunuz?
Biliyorsanız bile bir de benden dinleyin lütfen:

Zaman, Çanakkale Savaşı başlamadan az bir süre önce.

O zamanlar Almanya ile Osmanlı çok sıkı-fıkı!
Tabip Binbaşı Ragıp Erensel Almanya’da görevliyken gönlünü Avuuturya asıllı Alman Anna isimli hemşireye gönlünü kaptırır.
Kısa zamanda ise;
Anna’da ona boş olmadığından duygularını açınca beraberlikleri başlar, aşkları büyür, evlenmeye karar verirler.
Ragıp Bey, Anna’yla kararlaştırdıkları üzere Anna’yı ailesinden ister.
Anna’nin ailesi “dil, din, ırk, devlet adet, gelenek görenek ayrı” diye kabul etmez; az-çok olsa da korkuları arasında kızımızı ta uzaktaki memleketine alır götürür, kızımızı göremeyiz korkusu da vardır.
Uzun bir ikna sürecinden sonra, Anna’nin ailesi de, Anna’nın Ragıp ısrarına, sevdaya boyun eğer; Ragıp Bey’le Anna evlenir ama;
Mutlu yuvalarında yaşarlarken kısa süre sonra Çanakkale Savaşı patlak verir ve seferberlik ilan edilir.

Ragıp Bey, iş dönüşü evlerinde Anna’yı karşısına oturtur:

“Anna, ülkem tehlikede, bana ihtiyaç var, benim Çanakkale’ye gitmem lazım, sen burada ailenle kal; savaş bitince ölmezsem dönerim” der.
Der demesine de;
Anna’nın cevabı nettir:
“Eşimin vatanı benim de vatanımdır; eşim nerdeyse ben orada, madem sana doktor olarak ihtiyaç var, ben de hemşireyim bana da ihtiyaç vardır, ben de senle geliyorum!”
Ragıp Bey, gururlansa da Dünya’nın bin bir yerinden gelen zebanilerin yaktığı ateşin içerisine eşini de atmak istemez, ama;
Özellikle, evlilik öncesi ailesine karşı kendi için eşinin inadını mazide tecrübe edip; Anna’yı ikna etmenin, Anna’nın ailesini ikna etmekten daha zor olduğunu bildiğinden fazla üstelemez; sonucun değişmeyeceğini bildiğinden de istese de üsteleyemez!

Karşılıklı atılan kurşunların havada buluşup birleşecek kadar çok kurşunun atıldığı Çanakkale’ye beraber giderler.

Yakın yerlerdeki iki ayrı Sahra Çadırında göreve başlayan karı koca; cansiperane şekilde yaralılarımızı tedavi ettiklerinden birbirlerini çok ender görünürler.

Anna çok yoğun çalışmasından ve emeklerinden kaynaklı terfi eder Yüzbaşı olur!
Artık o, Osmanlı Devleti’nin Yüzbaşı Anna Schwarz’ı; tedavi ettiği askerlerin Anna Anası’dır!

Her ne kadar şikayetçi olamasalar da; rahat hayatları ve sıcak yuvaları artık Almanya’da kalmıştır.
Bu ender görüşmelerde; herşeyin uzakta, hayalde, kalplerde kalacağı gün de çok yakındanır!

Ve o gün:
Savaş Hukukunu hiçe sayan bir İngiliz savaş uçağı, eşinin Vatanını Vatan bekleyip te geldiği Çanakkale’deki Anna’nın görev yaptığı Hilal-i Ahmer sahra çadırının etrafında on dakika uçtuktan sonra üzerinde yirmi metrelik kırmızı hilal bulunan her hali sahra hastanesi olduğu belli olan çadırı bombalar!
İsteme aşamasında anne babasının esas korkusu gerçek olur; Anna çok uzaklarda onlardan sonsuza kadar onlardan, onların haberi olmadan uzaklaşır!
Ve
Anna Şehit düşer!

İşte, Çanakkale Savaşı’ndaki ilk kadın Şehidimiz Anna Schwarz’ın kısa yaşam; Tabip Doktor Ragıp Erense ile Anna Schwarz’ın kısa evlilik ve hazin aşk hikayesi de bu!

Şu an;
Anna Schwarz, ülkesinden binlerce km uzakta, tedavi ettiği askerlerimizle beraber Çanakkale topraklarında, Canakkale Savaşı’nda Şehit olan ilk kadın Şehidimiz ANNA ANAMIZ olarak tarihimizde büyük bir Kahraman olarak kendini ait olarak hissettiği Vatan topraĝında yatıyor!

Anlayanı, anlamak isteyeni bırakın; anlamayana, anlamak istemeyene bile;

Yazarken beni bile etkileyen duygu yüklü binlerce hazırlık aşk hikayesine emsal olan bu iki hazin aşk hikayesi yeterince, hatta yeterinden fazla;
öncelikleri, kısaca herşeyi anlattığından daha fazla yazmayı gereksizce ve saygısızca buluyorum.

Kaldı ki;
Ben de yazarken yeterince ızdırap cektiğimden daha fazla yazamıyacağım zaten!

Sağlık, huzur saygıyla kalın!

BARIN Hasan Alioĝlu
Gazeteci, Tarihçi, Araştırmacı Yazar

Bütün xəbərləri reklamsız oxumaq üçün qeydiyyatdan keç və ya login ol. Günlük ölkədə baş verən xəbərləri bizdən izlə.

Seçilən
90
Mənbələr
Şərh ()
Bağla