AZ

GÜNEY AZERBAYCAN ve ZENGEZUR KONUSUNDA AZIN AZINI İSTERSEK: O AZI DA BULAMAYIZ! - Vətən Naminə

">

Yaşadığımız birçok yanılgının sebebini;
tarihi; tarih derken de çok uzağa gitmeden özellikle de yakın tarihi; yakın tarih derken de ozellikle de Kurtuluş Savaşı Tarihi’ni bilmemekle alakalı olarak görüyorum.

Kurtuluş Savaşı’nın fiili başlangıç tarihi 19 Mayıs 1919 olabilir ama, olacakları önceden görenlerin yaptıkları sayesinde mücadelenin tarihi çok öncelere dayanır.

Daha silahlı mücadele başlamadan yıllar önce, silahları güvenli bölgelere kaçırarak, saklayıp, gömerek başlamış Kurtuluş Savaşı’nda düşmanla mücadelemiz!
İnanmayan
Enver Paşa’nın bu konudaki emirlerini araştırsın!

Vatansever olupta, iyi niyetli olduklarına inanıp işin kolayını savunup en azın azını savunanlar da vardı:

Kurtuluş Savaşı’nın değerli renkli elit yazar simalarından Halide Edip Adıvar dahil, işin kolayına kaçıp, başka bir ülkenin hakimiyetine girmeyi (mandacılık) savunanların bu görüşleri Erzurum Kongresi’nde, sonra ise Sivas Kongresinde tamamıyla reddedilip; zor olan Kurtuluş Savaşı mücadelesi seçildi.

Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış, ilk savaşımız olan Birinci İnönü Savaşı’nı kazanmışız, hemen savaş sonrası bizi Londra Konferansı’na davet etmişler, “savaşmayın mücadele etmeyin, alın size Sevr’in yumuşatıcı şekli olsa da alın size antlaşma, kabul edin” diye önümüze kölelik sözleşmesini koymuşlar!
Kabul etmemiş; savaşa devam etmişiz!

Tarihimizde yenilgiyi pembe şekilde anlatsakta:
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde yenilmişiz, ordumuzu savunma savaşı için Sakarya’ya çekmişiz.
Savaş, top atışları meclisten bile duyulacak kadar yaklaşsa, Sakarya Savaşı, günlerce Sakarya Irmağı savaşın şiddetinden günlerce kan renginde aksa da düşman savunmamız yaramamış.

Gene Sevr gelmiş önümüze!
Niye azın azıyla yetinelim bizim olanın tamamını istiyoruz demiş, gene Sevr’i elimizin tersiyle itmiş, zor olanı seçmiş, yüz binlerce Şehit vermiş, bizim olanı karış karış canımızla kanımızla almışız.

Peki; azıcık ta olsa, beyin fırtınası yapıp, olanı olmamış gibi düşünürsek:
başka ülkenin himayesine girmeyi yani mandacılığı kabul etsek ne olurdu?

Bunun cevabını vermek zor degil;
Şu an bir İrlanda, İskoçya gibi haritada ülke olarak görülen, bağımsız olmadığından değil olamadığından gerçekte ülke olamayan Dünya’da birçok örneği olan ülkelerdeki gibi; ne olup olmadığımızın belli olmadığı garip bir durumda olurduk.

Peki, o zamanın Devlet aklı bize dayatılan Sevr’i kabul edip sadece Ankara ve çevresini kabul etse yani savaş yoluyla kazandığımızın azın azına daha savaşmadan razı olsaydı ne olurdu?

Bizim olanın savaşından mücadelesinden kaçmış olup, azın azıyla yetinilseydi; bırakın 800.000 kilometrekarelik Türkiye Cumhuriyeti; inanın şimdi Ankara ve çevresi de elimizde olmazdı!

Hadi Kurtuluş Savaşı 100 sene önceki olay; daha birkaç sene önce yaşanılan 2. Karabağ Savaşı hafızalarda tamamıyla taze.

Eğer, 1. Karabağ Savaşı’nda yeterince asker, sivil kaybettik, savaşmayalım; Ermenistan savaşmadan bize üç tane rayonu (ili) versin yeter” demiş olsaydı o üç rayonun birini alabilir miydi?
Alamaz mıydı?
Peki, üçün birini bize verirler miydi, vermezler miydi?

Hadi buyrun vicdanınızı bir kenara bırakıp aklınızla cevap verin!

Kaldı ki, şu an bile; savaş bizim lehimize kazanılmış, onlar kaybetmiş olmasına rağmen;
Daha umudunu kaybetmeyen Fransızın, İngilizin de;
Türkün toprağıdır diye anlaşmalarla tasdik ettiĝi kaybettikleri halde; hala, Karabağ’ı ucundan bucağından nasıl alırızın mücadelesinin derdinde.

“Karabağ Savaşı’da geçeli bir iki yıl oldu o da uzak geçmiş tarih oldu diyenler” buyursun yakın tarihlerdeki günlük gazete haberlerine baksın!

Gazze Savaşı’ndan kaynaklı İsrail’le savaşan tek İslam ülkesi gibi algılatılan İran’ı sempatik görmesinden ve bu sempatik görmeyi kullanan İran ajanlarının algı etkisinden olsa gerek;

Şimdilerde ise Zengezur, Zengezur Koridoru ve Güney Azerbaycan konusunda azın azını dillendirenleri;
Bunu yaptıkları yetmiyormuş gibi;
azın azını dilendiren kişileri eleştirenleri şeytanlaştırdıklarını görüyoruz.

İnanmazsınız ama, ne alakaysa;
“İran’ı parçalamak istemek demek, Türkiye’yi parçalamak istemek demek anlamına gelir” diyecek kadar abarttığına bile rastladık.

Bazılarımızın bilinçli veya bilinçsiz olarak;
Beyin yormadan, stratejik düşünmeden, gelecekte olabilecek olumsuzları hesap etmeden, ayrıntılara bakmadan, çeri çöpü karıştırarak, tepeden tek bir parça gibi görmek gibi garip bir huyu vardır.

Huylari sulari bir kenara da;
Bu konuya özel konuşmak gerekirse;
İsrail-Filistin sorunu ayrıdır,
İran-İsrail sorunu ayrıdır,
İran’da yaşayan, dili milleti farklı, İran’da yılardır Güney Azerbaycanlı kardeşlerimizin sorunu ayrıdır;
Güney Azerbaycan, Zengezur Koridoru sorunu ise apayrıdır.

Bakın yukarda, kan seli getiren fırtınalara ilgili birçok örnek verdim;

Cehennemin yollarının iyi niyet taşlarıyla örüldüğü; emperyalistlerin ve uşaklarının cehennemi cennet gibi gösterme yeteneği olduğu gerçeğini bir kenara bırakıp; her ne kadar iyi niyetli olarak azın azını dillendirme gafletine düşsek te;

Yapılan bu algı çalışmalarına bilinçli ve bilinçsiz şekilde uyarsak;

Zengezur, Zengezur Koridoru ve Güney Azerbaycan konusunu diğer sorunlarla karıştırır; rüzgarın yönüne göre konuşur; kan seli getiren fırtınalara göğüs geren bir millet olarak emperyalist ve uşaklarının kendi menfaatleri doğrultusunda suni olarak estirdigi rüzgarın esiri oluruz.

Bu da;
Öncelikle, devletlerimizin yapmış olduğu cansiperane çalışmaların yanlış olduğu imajı uyandırır;
Bu konularda mücadele veren, Vatan Evlatlarının laftalanmasına, şeytanlaştırılmasına yol açar, şevkini kırar;
Birbirimize de uğraşarak, tek amaç olan düşmanı her alanda yenmek için harcayacamamiz gereken vakti, enerjiyi, birbirimize harcamak zorunda bırakır; bu da bizi parçalanmamıza yol açarak düşmanın ekmeğine yağ sürer.

Unutmamak lazım ki;
Vatan toprakları işgal altındayken birlik Türk’ün birlik olmasının gerektiği zaman olan savaş olan Kurtuluş Savaşı’ndaki en kanlı ve en uzun savaşların yapıldığı Batı Cephesi’ndeki bizim ilk savaşımız;
Bazılarının yanlış bildiği gibi Türk’ün Yunanla savaşı değil; Türk’ün Türkle savaşıdır. İnanmazsanız işgal ettiği yerlerdeki halka “biz Yunan’dan çekmedik Çerkez’den çektiğimiz kadar” dedirtecek kadar ün yapmış Çerkez Ethem’i ve Kurtuluş Savaşı’nda ona karşı verilen mücadeleyi araştırın.

Son söz;
Nasıl kendi nefsimiz, evlatlarımız için dünyevi olan herşeyin en iyisini, fazlasınının hayalini kuruyor istiyor, DİLLENDİRİYORSAK

Yeri geldi mi ağzımızdan düşürmediğimiz gibi samimiyetle söyleniyorsa;
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir, Turan!”
İSE;
Milyonlarca milletimizin geleceği içinde; emperyalist propaganda algılarını bir kenara bırakarak; güzel olanı hayal edip, istemeli ve DİNLENDİRMELİYİZ!

Bu, aynı zamanda;
hem Vatan için olduğu kadar; hem de biz öldükten sonra Vatanımızı emanet edeceğimiz gelecekteki evlatlarımız için de bize düşen büyük bir yük olduğu kadar, misyon ve sorumluluktur.

Son söz;

Bu yazı;
yaşanmasını istemediğimiz olayların yaşanmaması için sadece yaşanmasından korkulan yaşanmamış olaylar olarak kalması dileğiyle;

“ya hayır söyle ya sus” deyip uygulayabilen, Devletçi olgunluğuna ulaşmış kişiler için yazılmış köşe yazısından çok, her kesime yazılmış, kocaman bir uyarı yazısıdır.
Hepimiz, bugün varız yarın yokuz; Devlet ise bakidir.
O yüzden, kelamımı;
Anlayanların, anlatmak istediğimi, anlatmak istediğim gibi anlaması ve anlamak istemeyenlere de anlatmak istediğim gibi anlatması dileğiyle;

Sizler için;
Sağlığın, huzurun en fazlasını DİLLENDİRİYOR;
Saygılarımı sunuyorum!

Hasan BARIN
Gazeteci-Tarihçi-Araştırmacı Yazar

Bütün xəbərləri reklamsız oxumaq üçün qeydiyyatdan keç və ya login ol. Günlük ölkədə baş verən xəbərləri bizdən izlə.

Seçilən
170
Mənbələr
Şərh ()
Bağla